Prostat Nedir? Özellikleri ve Görevleri Nelerdir?
PROSTAT NEDİR?
Öncelikle prostatın vücutta bir organ olduğu, bunun bir hastalık ismi olmadığı bilinmelidir. Tabii ki her organın hastalıkları olduğu gibi prostatın da hastalıkları vardır. Prostat şekil olarak alt yüzleri birleşmiş iki kestane ve bu iki kestanenin tümünü saran kabuğu olan bir organ gibi düşünülebilir. Ya da bir portakal veya mandalinaya benzetilebilir. Her iki benzetme hayal edilerek prostatın en dışta bir kapsülü (kabuğu) ve bunun içinde prostatın etli kısmı bulunur.
Prostat, mesane boynu dediğimiz idrar torbasının çıkış kısmına bitişiktir. Mesanedeki idrar mesaneden çıkınca prostatın ortasındaki ”uretra” denen idrar kanalından geçer ve penise girer, penisin içindeki idrar kanalından devam ederek penis ucundan dışarı çıkar. İdrar kanalı mesane çıkışından itibaren penis ucuna kadar devam eder. Prostatın tabanı mesanenin çıkışına yapışıktır, prostatın tepe kısmına ”apeks” denir. İdrar kanalı prostatın tepe kısmında prostatı terk eder, penis içinde devam eder. İdrar kanalının prostatı terk ettiği noktanın çok yakınında idrarı tutmamızı, kontrol etmemizi sağlayan, bir nevi vana görevi gören, istediğimizde çalışan adelelerden, yani çizgili kaslardan oluşan ”eksternal sfinkter” denen mekanizma vardır. Prostatın alt yüzü ”rektum” olarak adlandırılan kalın bağırsağın son kısmı ile komşudur. Arada ince bir tabaka ile ayrılmıştır. Bu ikisi arasında da bir diğer cinsel salgı bezi olan ”Vezikula Seminalis, Seminal Vezikul, SM” olarak adlandırılan organ bulunur. Prostat ve kalın bağırsağın son kısmının komşuluğu ile ilgili olarak kalın bağırsaktan büyük abdest, yani ”gaita” geçerken, gaita sert ise prostata baskı yapar ve bu esnada prostat salgısı penise dökülür. Prostat kanseri için yapılan ameliyatlarda bazen komşu olan bu kalın bağırsak bölgesi yaralanabilmektedir. Ancak prostat vücudun en derinde olan organlarından biridir, kazalarda kolaylıkla yaralanmaz.
Erkeklerin %80’nden fazlasında prostat iki parçalıdır. Erkelerin ortalama %10-15’inde mesane içine doğru büyüyen bir üçüncü prostat parçası, orta lob bulunabilir. Bu orta lobu olanlarda idrar tıkanıklığı ve buna bağlı olarak ameliyat ya da tedavi gereksinimi daha fazla gözlenmekte, bu da daha genç yaşlarda olmaktadır. 20-30’lu yaşlarda bir erkek ortalama prostat ağırlığı 20 gram civarındadır. Bu kişilerde prostatın uzunluğu 3 cm, çapı 4 cm ve derinliği de 2 cm’dir.
Temel olarak prostatın içyapısı iki farklı kısımdan meydana gelir; prostat salgısını üreten ve bu salgıyı ileten bez yapısı (epitel hücrelerden oluşan glandüler yapı ve kanallar) ile ”stroma” diye adlandırılan, bunların arasında buluna düz kas hücreleri, damarlar, sinirler ve bunları bir arada tutan ”bağ dokusu” elemanları. Yani prostat, salgı yapan kısım ve diğer elemanlar olarak iki farklı yapıdan oluşur. Bu iki farklı kısım iç içedir, salgı yapan elemanlar düz kas hücreleriyle, bağ dokusu ile çevrilmiştir. Kırklı yaşlardan sonra salgı üreten kısmın büyümesi, epitel hücrelerinin çoğalması ve bu elemanların etrafındaki düz kas hücrelerinin gelişmesi, güçlenmesi, prostat ortasından geçen idrar kanalının çapının daralmasına, bu da idrarı eskiye göre daha zorlukla yapmaya neden olur. İdrar tazyikinin azalması, idrar yönünden tam boşalamama hissi, damlamalar, idrar yapma süresinin uzaması, gece uykuda idrara kalkma ihtiyacı gibi şikayetler bu dönemde yaşanmaya başlar. Prostatın ortasından geçen idrar kanalının daralma derecesine paralel olarak bu şikayetlerin derecesi de değişir. Prostat kanserlerinin %90’ı prostat kapsülünden, daha az kısmı kapsül içinde kalan prostatın etli kısmından, çok azı da her ikisinden gelişir.
Prostat ve ona yapışık olarak arka yüzünde sağda ve solda birer tane yaprak şeklindeki Seminal Vezikül denen salgı bezlerinin, idrar kanalındaki daha küçük salgı bezlerinin tümünün salgıları testislerden gelen spermlerle karışarak vücut dışına meni olarak çıkar. Bu karışık salgının, meninin idrar kanalına döküldüğü yer prostatın tepe kısmı, yani apeks bölgesidir. Bu organların gelişiminde androjen, testosteron gibi erkeklik hormonları büyük rol oynar, doğuştan androjen eksikliğinde bu organlar körelir.
İnsanlarda prostat embriyolojik, yani anne karnındaki hayatın 10. haftasında gelişmeye başlar. Prostat gelişimi androjenler dene erkeğe mahsus hormonlar olan testosteron ve dihidrotestosteron (DHT) etkisi altında olur. Ancak prostat gelişiminde sadece androjenlerin değil, prostat içi farklı oluşumların kendi arasında etkileşimi, büyüme faktörlerinin önemli rolleri vardır. İnsandaki prostat organı farklı yerleşim yeri ve yapıda olmak üzere birçok memeli hayvanda da bulunmaktadır. Bunlardan sadece köpeklerdeki prostat insanlardaki prostata oldukça benzerlik göstermektedir.
Prostatın içyapı olarak birbirini etkileyen iki farklı dokudan oluştuğunu belirtmiştim; epitelyal ve stromal elemanlar. Epitelyal elemanların bir kısmı ”nöroendokrin hücreler”den oluşur. Nöroendokrin hücreler diğer hücrelerin büyüme ve farklılaşmasını etkileyen birtakım ”hormanal polipeptitler, serotonin benzeri biyojenik aminler” salgılarlar. Nöroendokrin hücreler olmasa diğer epitel hücrelerinin salgıları salgı kanallarına dökülmezdi. Stroma ise bu epitelyal yapıyı çevreleyen onu dağılmadan bir arada tutan ve birtakım etkilerle onun hayatiyetini devam ettiren bir yapı olup, bağ dokusu, düz adele hücreleri ve fibrostlardan meydana gelir. Prostattaki düz adelelerin kasılmasını sağlayan ”α1 adrenerjik reseptörler” denen ve kansersiz prostat büyümesine bağlı işeme zorluğu şikayetlerinin tedavisinde hedef eleman olanoluşumlar ”Stroma” dene kısımda bulunur. Bu düz adelelerin kasılması idrar kanalını kapalı tutar.
Bir cansız makinede olduğundan daha karmaşık ve daha mükemmel bir şekilde insan vücudundaki her olay da birbiriyle ilişkili olarak gelişir. Bir makinede bir parçada oluşan bozukluk nasıl tüm makinenin çalışmasını etkilerse, insan vücudunda da birbiriyle ilişkili bir olayın son ürünün ortaya çıkması için tüm halkaların, tüm olayların normal gelişmesi gerekir. Hormon olayında ilk başlangıç beyinde hipotalamustan GnRH (Gonadotropin-Releasing Hormone) salgılanmasıyla başlar. GnRH kan yoluyla yine beyindeki hipofiz bezine gelir ve hipofizden testisleri etkileyecek olan LH, FSH, prolaktin ve böbrek üstü bezlerini etkileyecek olan ACTH (Adrenocorticotropic Hormone) hormonlarının salgılanmasına neden olur. Kan yoluyla testislere gelen LH, testislerdeki Leydig hücrelerinden vücudun ana erkeklik hormonu olan testosteron salgılanmasını sağlar. ACTH da böbrek üstü bezlerinden bazı erkeklik hormonlarının salgılanmasını sağlar, vücuttaki testosteronun ortalama %5’ini böbrek üstü bezlerinden salgılanan hormonlar oluşturur. Testislerden ve böbrek üstü bezlerinden salgılanan testosteron kan yoluyla prostata gelir ve prostat içinde 5 alfa redüktaz enzimiyle testosteronlardan çok daha etkili olan, prostatın büyümesini ve görevlerinin devamını sağlayan dihidrotestosterona dönüşür. Prostat içinde 5 alfa redüktaz denen bir enzim vardır, bu enziminin tip I ve tip II olmak üzere iki tipi vardır. Tip II prostatta yoğun olarak bulunur, tip I ise yoğun olarak saçlı deride bulunur. Tip II enzimiyle ilgili kromozom bozukluklukları prostatın gelişmesi de dahil, dış genital organlarda karışık cinsiyet görünümüne yol açar. Gerek testosteronun gerekse böbrek üstü bezlerinden salgılanan bazı androjenlerin az bir kısmı vücuttaki yağ dokusunda kadınlık hormonu denen östrojene dönüşür. Bu işleme aromatizasyon denir. Vücuttaki östrojenlerin çok az bir kısmı da testsilerde üretilir. Bu işleyen sistem birbiriyle denge halindedir. Mesela kısaca LH olarak belirtilen Luteinizan Hormonu fazla salgılanırsa testosteron artarak LH’nin düşmesine, dengelenmesine yol açar. Bu dengelenmede bozukluk olursa hastalıklar gelişir. Prostat kanserinin hormonal tedavisinde kullanılan ilaçlar bu sistemdeki işleyişe göre geliştirilmiştir. Testislerin alınması prostat büyümesini durdururken, böbrek üstü bezlerinin alınması prostat büyümesini pek etkilememektedir. Testosteronun %2’si proteinlere bağlı olmadan, serbest olarak bulunur, bu serbest testosteron prostatta etki gösterir, proteine bağlı testosteron prostatta etki göstermez. Testosterona bağlanan bu proteinlere SHBG (Sex Hormone-Binding Globulin) denir. Vücuda dışarıdan testosteron verilmesi SHBG miktarını azaltır, östrojen verilmesi arttırır.
Prostat dokusunu oluşturan hücreler aynen bir duvarın tuğla ya da taşları birbirine birleştiren harç gibi bazı elemanlarla bir arada tutulur; ki bunlara ”hücre adezyon elemanları” denir. Bu elemanlarda bozulma, üretimlerinde azalma olması hücrelerin dokudan kopmasına ve kan dolaşımına geçerek vücudun başka yerlerine geçmesine, yani metastaza yol açar. Başka bir ifadeyle prostat dokusundaki elemanlardaki bozulma nedeniyle prostat kanserinde kanserli hücrelerin dokudan kopması, kansrin kemik iliğine ya da başka organlara yayılmasına neden olur.
Hücre bölünmesi, çoğalması her dokuda olduğu gibi prostatta da çok basit bir olay olmayıp, karmaşık bir olaydır. Testosteron prostat hücresi içine girer, dihidrotestosterone dönüşür, dihidrotestosteron da androjen reseptörü (AR) denen aracılarla birleşerek hücrenin çekirdeğine girer ve hücrenin bölünerek çoğalmasını sağlar. Androjen reseptörleri gen bölgesi ırklara göre farklılık göstermektedir, bu farklılık da prostat kanserinin ırklara göre farklılık göstermesine yol açmaktadır; Siyah ırkta daha yüksek oranda prostat kanserine rastlanması gibi.
Bir sonraki yazımız olan Prostat Kanserinin Sebepleri Nelerdir? başlıklı makalemizde prostat kanserinin gelişim sebepleri hakkında bilgiler verilmektedir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.